9 Şubat 2013 Cumartesi

Kabul.

Ağır ağır yanan sigara dumanı, içmesini bilmediğimden, sol gözümü yaktı ve bir damla yaş ağır ağır süzüldü yanağıma.

Yaşın süzülmesi hiç bir his getirmedi yanında.

Bir tarafı balkon, üç tarafı beyaz duvar olan bu odada zamansızca oturuyordum.

Düşünüyordum. Deliriyor muydum diye düşünüyordum. Deliriyor muydum diye düşünürken oturuyordum.

Yaşım 25'ti ve hiç tat kalmamıştı. Ne zaman kalmamıştı? Bilmeden oturuyordum. Bilemeden...

Oturuyordum öylece, mutluluğu bekliyordum. Beklediğimi sanıyordum; kendi içimden başka bir yerde olduğunu düşünüyordum. Dışarıda bir yerde, ama nerede?

Zaman geçtikçe sevmeye başladığım bu duvarlara baka baka, zamansızlaştım.

Yaşım 25'ti ve yaşam bitmişti. Bitmiş gibiydi. "Sonra" hiç bir yerdeydi. Nereye baksam yoktu. Ama işin kötüsü, geçmiş de yoktu. Dengesiz bir yüzeyde idi hayat.

İşte o an, varlığımdan şüphe ettim.

Varlığımdan bin kez şüphe ettim.

Delirmeyi bırak, ölüyor muydum? Ölüyor muydum diye düşündüm. Ölüyör muyum diye düşünerek oturdum.

Bir kaç göz bana farklı açılardan baktı o anda odanın içinde. Yukarıdan, yandan, karşımdan... Gözlerimden çaresizlik, oturuşumda kendine güvensizlik ve hiçlik vardı.

Varlığım etraftaki her şeyden rahatsız oldu. Her şeyi yakmak istedim. Yakıp yanışını izlemek dışarıdan.

Göğsüme bir ağrı girdi. Ağrı "varsın" diye fısıldadı aklımın içine.

Kabul etmek istemedim.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder