23 Haziran 2010 Çarşamba

Bir masal...

Elleri mor ojeli bir kadın,
gecenin içinde...
Kuzey ışıkları ışımaya başlamış.

Odasında bir anı parçacığı,
Maziden gelip de gitmemiş.

Parçacık ağlatmış kadını,
Güldürmüş,
Aşık etmiş,
Aşık olmuş...

Karmakarışık etmiş renklerini...

Kuzey ışıkları gözüne yansımış,
Ağlamış...

Anı parçacığı,
Kocaman olmuş,
Koskocaman!

ve kuzey ışıkları ile gitmiş
bir sabah...

Ayça.



7 Haziran 2010 Pazartesi

Cephe


Uykusuz gözlerim ve elleriniz...
Şaşkınlığımı affediniz...
Kelimelerle çarpıştım ben akıl cephesinde tüm gece,
Ondan bir yanım uçurum, bir yanım deniz...

Uykusuz gözlerim ve elleriniz.
ve hayaliniz.

Ayça ALAYLI

En Garibi

Senden de giderim,
Herkesten gittiğim gibi.

Merak etme zor olmayacak;
Her seferki gibi.

Senden de giderim,
Kendimden gittiğim gibi.

Hiç kendime gelmemişim gibi,
En garibi.

Ayça ALAYLI

Sarmaş Dolaş


Hadi çık yukarı kırmızı tahta merdivenlerden,
Çık yavaş yavaş...
Dansedelim hayal edip ezgileri,
Dansedelim sarmaş dolaş!

Hadi söndür ışıkları beyaz çocuk,
Güneş doğuyor zaten,
Göğe açılan pencerenden.
Hadi konuş fısıltılarla,
Anlat, ne istiyor,
Kırmızı dudakların benden?

Hadi duyumsa anın güzelliğini
Dikip manalı siyah gözlerini,
Koklayarak birbirimizi,
Uyuyalım yavaş yavaş,
Uyuyalım sarmaş dolaş...


Ayça ALAYLI

Hayal Parçası


Gecenin koynunda sıkışmış kelimeler,
öyle bir sıkışmış ki, yağmur durmak bilmiyor!
Hoyratça savrulan su damlaları,
İfadesiz bir azimle yeryüzüne iniyor!

Her ne ise biriken,
Yağdıkça dağıtıyor beni minik parçalara,
Gözlerimin yaşarması ondandır belki,
Her parça ayrı ayrı masallara...

Şimdi soracaksın, yazık değil mi güzel aklıma,
Nelerle doldurmuşum, boş şeylere yormuşum...
Hatta öyle adımlar atmamışım ki,
Kendi alevimle kavrulmuşum.

Boşver,
Gel seninle yürüyelim yağmurda,
Arınırmışcasına,
Bir hayal parçasına...


Ayça ALAYLI



Dağınık Sayfalar

Dağınık Sayfalar

Dağınık sayfalardan başkasına yazamadım,
Yazamadıkça döküldü saçlarım
döküldü saçlarım...

Kara gözleri aştım,
Beyaz tene ulaştım,
Anlattım, hep anlattım,
Bu; aşkım...

Oturdum bir gecede yendim ölümü,
Sonsuzluk da bir zaman ölçümü,
Düşündükçe küçüldüm,
Saçlarım gibi ,döküldüm.

Dağınık sayfalardan başkasına yazamadım,
Yazamadıkça büyüdü uçurumlarım,
Açılmadı vaadedilen kanatlarım...

Hep sonra inandığım hikayeler uydurdum;
ve bu hikayelerin gölgesinde uyurdum,
İncecik parmakların kıpırdanışı oldu rüyam
ve göğsün solunda bulunan huzurdum...

Dağınık sayfalardan başkasına yazamadım,
Yazamadıkça kırıldı umutlarım,
kırıldı umutlarım...


Ayça ALAYLI

Hayat.

Çok öncelerden...

HAYAT

Bir akşam vakti olmuş olmuş,
Ömür teslimatta…
Ve ben süzülmüşüm gözlerindeki semada
Bıraksınlar da içeyim gözyaşlarını
Utansın gözlerin ağlamaya
O akşam vakti ki,
Güneş inat ediyor yine
Bırakmamak için bizi yalnız,dopdolu bu baharda

Bir akşam vakti olmuş,
O akşam vakti ki,ömür parça parça
Fark ediyorum zaman bize düşman
Geçer gider mi yıkmadan!?
Perdeleri çekelim,açık kahverengi perdeleri,
Belki bir parça daha uzaklaşırız hayattan…

Akşam vakitlerinde,ömür
Nokta nokta,çizgi çizgi bitmekte
Konuşma balonları uçuşuyor havada
Ve çınlayıveriyor kulağımda sesin
Ayrılık vakti gelip geçiyor isteksizsin,
Aynı benim gibi sen de
Belli etmesen de…

Bir akşam vakti olmuş
Ömür teslimatta…
Toparlıyorum kalbimin içinden çıkarıp
Dağıttıklarımı,odadan.
Perdeleri çekiyoruz,işi gücü bırakıp
Boşluk içinde boşluğuz.
Tekrar kalbime sözcükleri sıkıştırıp
Çıkıyorum yalnız girdiğim kapıdan
Yanımda belli belirsiz sen,
Zaman siler tüm yapıtları ama,
Aklımdan asla.

Çıkıyorum dışarı,bir derin nefes gibi. Güneş hala orada…

4 Haziran 2010 Cuma

Dönüşüm!



Yazının adını dönüşüm koymak istedim. Neden mi ? Çünkü Hollanda'da yaşamaya başladığımdan beri başka bir renge dönüştüğümü hissediyorum. Burayı çok sevmek ( hava durumu çok mutlu edici olmasa da) yeterli bir sebep. Burda rahat, mutlu ve gülebilir olmak..En az "yuva"da gibi heyecan duyabilmek de sebepler arasında sayılabilir.

Belki dönüş değildir beni sıkan, "bitiş"tir. Evet evet, biliyorum, her güzel şeyin bir sonu vardır tabii; ama çok garip asla bitsin istemiyorum. Mini mini tipik Hollanda evimin çatısı altında tanıştığım "ailem" dediğim insanlardan ayrılmak istemiyorum. Tipik sözler var bu durumlar için, hepimiz biliyoruz. "Tam alıştım derken ayrılmak zorundayım" gibi ama gerçek.

Geçenlerde burada lunapark kurulmuştu. Hep birlikte oraya gittik ve çocuklar gibi eğlendik. O anda buruklaşmıştım, bir sebebi vardı evet: ne kadar gerçek ama ne kadar gerçek dışıydı tüm yaşadıklarım.


Yine hep birlikte parka gidip koşturduk başka bir gün, top oynadık, sohbet ettik. Bazı akşamlar da bulup birlikte bir şeyler yiyip içer olduk, konuşup paylaşır olduk bir çok şeyi.

---
Gece saat 11'e yaklaştığında "komşu"ların gelip "çıkmıyor muyuz kızlar?" demesini, Brazilyalı sevimli kızların "bizce her pazar birlikte yemek yemeliyiz" fikirlerini, bisikletle markete veya derse gidişimi, birazcık güneş açınca sevinişlerimi, bir sürü insanla sabahlara kadar dansettiğim eğlenceleri, gerek dostları görmeye gittiğim gerek yeni insanlar keşfettiğim gezilerimi, stroopwafel'ı mikrodalga fırına koyup karamelinin erimesini izleyişimi, Hollandaca öğrenmeye çalışmanın bir başarısızlık hikayesi oluşunu, bisiklet sürmede gün geçtikçe tipik bir Hollandalı haline gelişimi, öğlen yemekleri için sandviç yemeye birinci dereceden alışmışlığımı, güneşli günlerde rüzgar da olsa parka gidip top oynayışlarımı, Hollandalı gençlere uyup disko çıkışlarında kroket veya patates kızartması yemelerimi, artık kısacık mesafelere yürümeye bile erinişlerimi, buz gibi havada incecik giyinişlerimi, bambaşka dilleri konuşanlarla kolkola şarkılar söyleyişlerimi, Grote Markt'ta pazar kurulduğundaki sevinişlerimi ve hatta hava sıcak sanıp dondurma yedikten sonra hastalanışlarımı bile özleyeceğim!!!
----

Burası da evim benim, nasıl anlatılır ki bu duygu, bilmiyorum, affola...