25 Mayıs 2010 Salı

Berlin'de Türk Düğünü!



Berlin'e de gittim,evet, Almanya'da ayak bastığım ikinci şehir Berlin.

Berlin'in oldukça geniş caddeleri ve oldukça geniş "ara" sokakları var. Birbirine çok benzeyen dümdüz sıralı yüksek apartmanları ve oldukça nizami bir şehir planı var.

Şehir aslında tarihin ağır çuvallarını taşıyor ama yepyeni! Bir çok yerde inşaatlar devam etmekte ve yeniden yapılan bir sürü yapı ile karşılaşılabilmekte.

Şehirde bir çok uzun zaman önce Almanya'ya yerleşmiş bir aile ile kaldık. Mis gibi çay demlenen bir evde...Sıcak ve samimi...Sabahları inanılmaz doyurucu (pastırma bile vardı) kahvaltılarla.

Akıldaki soru. Evet Berlin duvarına gittim: "East Side Gallery" görme sanşını elde ettim. Sanat eserine çevrilmiş duvarın bir parçası; çeşitli sanatçılar tarafından farklı bölümlere farklı işler yapılmış. Büyüleyici idi!

Berlin'de trafik ışıkları sevimli bir marka haline gelmiş. Geleneksel tipte bir yeşil ışık adamcığı var her ışıkta. Bu adamcıktan kupalar, t-shirtler, anahtarlıklar, oyuncaklar vb bir sürü şey yapmışlar!

Berlin'de beni en derin düşündüren anlardan biri Yahudi Anıtına gittiğimiz andı. Bloklar halinde büyüklü küçüklü bir çok beton yanyana dizili...her biri diğerinden daha gri ve karamsarlaştırıcı. Hele ki bugünlerde hoş olmayan şeyler yaşanıyor. Umut ettikçe bizler,geleceğimiz çalınıyor gibi hissediyorum. Kimsenin kimseyi sevemediğini bir dünyadan kaçıp gitmek istiyorum.

----

Berlin'de Türk düğününe gittik. Çok kalabalık, sazlı sözlü, şık kadınlar ve erkeklerle dolu, yemekli harika bir düğündü. Erasmus tecrübesi sürecinde düğünde göbek atacaksın deseler asla inanmayacağım bir şey!

Düğünde bir sürü çocuk etrafta koşturup oynarken yarı Almanca yarı Türkçe bir dil duyuyor insan. Nasıl hissedeceğini bilemiyor. Orada doğup büyümüş gençlerin yaşadıklarını dinlemek çok düşündürüyor insanı. Üzülse mi , sevinse mi bilemiyor.
Neyse, düğünde bir grup, ardından bir şarkıcı ve ardından bir Dj sahnedeydi! Meyve servisi, içecek servisi ve yemek servisi bitmek bilmedi! Gelin ve damat ise kocaman bir Türk bayrağının altından geçerek geldiler salona.


Berlin'de beni gülümseten şeylerden biri de bisiklet taksiler ve çok kişilik bisikletler idi. Yaratıcı ve hayat dolu olmanın sınırı yok sanırım.


Son olarak babam için çektiğim bir fotoğrafı koyup bitirmek istiyorum: seni seviyorum baba!



19 Mayıs 2010 Çarşamba

Santander anıları ve zihin çarpışmaları



Nisan ayı.

Paris rüyasından çıkamadan başka bir yerde bulmak kendini.

Önce Madrid, ardından Santander...

--Başını alıp gitmek, yemyeşil alanları geçerek, kulağında güzel şarkıların izi, ağzında "paella" tadı. Aklında ve kalbinde taşıdıklarınla.--

Uzun süre sonra eski bir dostu görmek, ve tanık olmak başka ülkelerde uzun süre aynı ritmde atan kalplerin buluşmasına!

Küçük havaalanından bizi alan sevimli dostun parlayan gözleri gitmiyor aklımdan. Arabaya atlayıp hemen şehre gittik ardından. Yumuşacık altın kumlarda yürüdük, elimizde karamelli dondurma. Yüzüme esen rüzgarda tanıdık tatlar vardı. İnsanlar fısıldadı her esintide, tanıdık insanlar. Saçları kum rengi, saçları kum gibi insanlar...

--Dolaşırken sokaklarda, hatırlamak, eski sahil kıyısı aşklarımı, çocukluğumu, gecelerce sahil sohbetlerimi...--


Yemyeşil alanların kokusunu duydum, özgür rüzgara karşı acımazsız uçurumlardan okyanusa bağırdım, okyanusun hırçın mavi gözlerinde anılarla boğuldum! Hissettim tenimde serinliği ve okyanusun sakin köşelerinin varlığını. Kumdaki izler yok olacak olsa da, bırakmak istedim evrene minik anılar.

----

Santander gerçekten insanın kalbine sevinç tohumları ekiyor, yeter ki siz detayları görmeyi bilin. Minik bir sahil şeridi ne de olsa. Dostumuz bizi oldukça tipik minik bir bara götürüyor gece, "a por la tercera" " republikan" gibi şeyler öğreniyorsunuz bir gecede. Her yerinden sanat fışkıran minicik bir bar. Sahnede gitar duruyor, mikrofon hazır; söyleyecek şarkınız mı var, ne duruyorsunuz? Gidin paylaşın!

Gitarın rahatlatan tınısı ve İspanyolca'yı dinleme isteğinin bitmeyişi gecenin özeti. İnsanlarsa, yüzlerinde umut dolu bakışları olan insanlar, söyledikleri anlam taşıyan insanlar!




İspanya hakkında yazmak bitmez sanırım. Çok kolay bir şey değil bu kadar zengin bir kültürü anlatabilmek. O anda hissettiklerimi kelimelere dökebilmek. Fotoğraflar da yetmiyor hiç bir zaman. Gördüğünüz, kokladığınız ve tattığınız sizin oluyor paylaşılamıyor.Ama...ama ben yine de İspanya'da tattığım tatlardan bahsetmek istiyorum.

Paella. İspanya'nın en geleneksel yemeği olsa gerek; bulgur pilavı gibi bir pilav ve içinde ya deniz ürünler ( karides, midye vb) veya et ( genelde tavuk galiba) veya hepsi birden. Bulmak mümkün. Yanında sangria, kırmızı şarap,meyve ve meyvesuyu karışımı. Tatlı içkilerin en sevimlisi!


Açık konuşmak gerekirse biraz korkmuştum paelladan. Karmakarışık bir yemek gibi gelmişti. Fakat bence çok lezzetli bir yemek, oldukça da doyurucu. Ardından "orujo" ikramı ve ardından sütlü kahveler.

Diyorum ya, İspanya'nın tadını almak gerekiyor!

İspanya'ya gidip de tapas yapmadan olmazdı sanırım. Tapas da ne derseniz, genel olarak içkinin ( genellikle bira sanırım) yanında yenen minik atıştırmalıklar. Minik dediğime bakmayın onlar da oldukça doyurucu ve çok lezzetli. Çünkü her mekanın yaptığı tapas birbirinden farklı ve rengarenk. Et, peynir, deniz ürünleri, sebzeler vb ekmek üzerine sürülmüş veya sandviç yapılmış biçimde birayla ( küçük boylu bir bira, cana deniyor) birlikte ikram ediliyor.


Doğa güzellikleri ile dolu olan Santander'e veda edesim gelmedi açıkçası. Dostlarımız bizi en iyi şekilde ağırladılar. Çevre kasabalara götürdüler. Onlardan biri, oranın evlatları olduk; bize dünyaya bakış açılarını aşıladılar: Hayattan, tadıyla, müziğiyle ve aşkıyla zevk almak...

Kurulu sıkı bağlar çok daha kuvvetlendi Santander'de...

Bir parçamı da orada bıraktım...

11 Mayıs 2010 Salı

Gecenin içinde bir kadın...

Zihnimdeki uzaklara yolculuk ettim bugün...
En uzun yolculuklardan biri idi...

Düşüncelerimin arasında boğuldum beyaz bilgisayar ekranı karşısında...

--Biraz zaman geçti, gece iyice bastırdı. Beynimde dolaşan solucanlar kıpraştı. Rahatlık ve rahatsızlık iki yandan yanaştı.--

Gecenin içinde yanlızsın sonuçta. Sadece düşünceleri duyarsın böyle anlarda. Hafif nefret, biraz çaresizlik çorbaya katılır. Ayakların üşür.

Özlemek güzel.
Telaşa kapılmadan olursa...O isimsiz telaş yiyip bitiriyor iliğimizi.

Borç ödemek istiyor insan. Kocaman kararlar almadan evvel on defa düşünüyor. Nedir öncelik?
Neyin tadı daha güzel? Kalbinde taşıması yetmiyor bazen insanın kimilerini; maddesel bağlamda bir doygunluğa ulaşması mümkün bile değilken.

"Duyumsa "dedi biri. O biri ki düşünmeye sevk eden beni. "İnsanları duyumsa, ara sokaklara gir, gör, koy cebine...

Çünkü devamı yok, geçmişi de yok yaşantının; sadece bugünü veya bu anı var. O anda yaşamalı insan duygusunu, o anın tadını,kokusunu almalı. Duyumsanacak ne ise, kim ise o andan başkasında aramamalı. Risklerle doludur bu biraz. Almalı.

Ve dinlememeli diğer akılların yaptığı oyunları. Yıpranmamalı boş yere.

--Hep yapılacaklar listesi yapıyormuş meğer insan böyle zamanlarda.--

Yazmalıyım, şarkılar söylemeli ve resimler yapmalıyım suyun üzerine, gitar tınıları ve yanık sesler arasında dans etmeliyim özgürce,zincirlerden bağımsız... Şiirler yazmalıyım kişileri ve akılları anlatan, konuşabilmeliyim başka diller, o dillerde şarkılar söylemeliyim...Ağlayıp gülmeliyim, güldürebilmeliyim, borcumu ödemeli, değer bilmeliyim...Koşmalıyım çimlerde çıplak ayak, soluk soluğa düşmeliyim toprağa...Tek tek dokunmalıyım tüm sevdiğim tenlere,karışmadan kalabalıklara.Ya çok yakın durmalıyım ya çok uzağa gitmeliyim, ki bir amacı olsun bunun...Gitarımı almalıyım elime, öğretmeliyim ellerime sanatı ve disiplini.Kulaklarım duymalı ve bedenim hissetmeli nasıl titreştiğini tellerin.Yaşamak mı istiyorum?Sevmeli ve sevişmeliyim, rahat bırakmalıyım kalbimi! Fotoğraflar çekmeliyim yüzlerce binlerce. Anları sıkıştırabilmek biraz olsa rahatlatır insanı, gülümsetir, gülümseyen fotoğraflar gözlere çarptıkça...
Yardım etmeliyim insanlara,hep. Dillerini öğrenmeliyim sessiz dünyaların, hayal etmeliyim karanlık geçen ömürleri. Parçalara ayrılıp dağıtabilmeliyim. Gülümseyebilmeliyim insanlara.Yüzmeliyim tertemiz sularda,bir o kadar çamura bulanmalıyım! Korkusuzca elimi uzatebilmeliyim ellerini uzatana...Binlerce tat tatmalıyım...Artık daha başka sarılabilmeliyim sevdiğim bedenlere, o anın değerini bilerek.

ve hala annemle babamın arasında uyuyabilmeliyim...!

Yatıştırmalıyım kendimi.

Yanlışlarım ve doğrularım ile kabul edebilmeliyim kendimi, edilebilmeliyim...

Belki de uyumalıyım şimdi.

uzakları hayal ederek...