4 Şubat 2010 Perşembe

Groningen'de ilk hafta

Veda edip aileye, anaya, babaya , İstanbul'a ve tabi bir de dostlara ( eski demiyorum çünkü eskimez dostluklar) çıktım yola.

Havaalanında zaman nasıl geçti anlamadan vedalaştık geri kalanlarla.

Amsterdama ulaştık, hemen trenimizi bulduk ve Groningen'e yola koyulduk.

Heyecan, yorgunluk, duygusallık vb çorba olmuş duygular okunuyordu yol arkadaşlarımın yüzünden. "Uzaklara" gitmemişlerdi belki de öyle pek. Onlar için koskocaman bir beklenti yağmuru yağmak üzereydi.

Trende yol aldığımız kompartımanın kaloriferleri bozuk olduğu için, ilk gün sürprizi olarak, bir yandakine geçtik ve bize istasyonda yardım eden çok sevimli Groningenli yaşlıca kadının ve eşinin yanına oturduk.

O yaşlı kadının minik gözleri çok sevimli geldi bana. Sanki onunla da bir bağ kurdum orada, hiç unutmayacağım bir bağ.

Turuncu koltuklu trende karşılaşıp sohbet ettim, Finlandiya'dan birisiyle.Yorgun görünüyordu bayağı. Daha sonra bize "şeker" ikram etti. Simsiyah ve tuzlu bir şeker! Ağzımız tatlandı!

Groningene ulaştık en sonunda. Önce soğuk çarpacak bizi diye düşündük, öyle dediler, şartlanmıştık belki de. Sonra o kadar da soğuk gelmedi hava bana. Hatta Ankara gibiydi, sadece biraz daha ıslak.

Kalacağımız yere geldik, 3 kişi. Minicik, dik merdivenli, eski sayılır, 3 katlı bir bina kaldığımız yer.
Odamız o kadar sevimli ve sıcak ki...Sanki uzunca bir süredir buradaymışız hissi veriyor. Pencerenin önüne geçip dışarı bakmak insanı heyecanlandırıyor, bir de havalar güzelleşince neler olacak!

Odamıza mumlar aldık, kırmıızı meyve kokulu, sohbetimizi şenlendiriyor.

Sokaklar insana güven ve huzur veriyor.

Ah! Bir de bisikletler!
Bisiklet trafiği çok hızlı bu şehirde! Kadınlar süslü püslü, topuklu ayakkabıları ile hiç de acemilik göstermeden hız yapabiliyor! Erkekler, o kadar uzun bacaklı ki çoğu, kenarara parkedilmiş bisikletlerin boylarına bakıp kendimi hayal ediyorum!

Lafı fazla uzatmayayım.

Çatı katı sıcacık odamda papatya çayımı bitirdim, sakinim olabildiğince. Bağlantıda kaldığım insanlar huzur vermekte ve karşımda mışıl mışıl uyuyan o dost da öyle.

Mumları söndürüp uyuma vakti...

İyi geceler bu küçük sevimli şehre ve içinde benimle gecelerde derin bağlar kuranların olduğu şehre...

(fotoğraf: Çatı katımızdan görüntü)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder