19 Mayıs 2010 Çarşamba

Santander anıları ve zihin çarpışmaları



Nisan ayı.

Paris rüyasından çıkamadan başka bir yerde bulmak kendini.

Önce Madrid, ardından Santander...

--Başını alıp gitmek, yemyeşil alanları geçerek, kulağında güzel şarkıların izi, ağzında "paella" tadı. Aklında ve kalbinde taşıdıklarınla.--

Uzun süre sonra eski bir dostu görmek, ve tanık olmak başka ülkelerde uzun süre aynı ritmde atan kalplerin buluşmasına!

Küçük havaalanından bizi alan sevimli dostun parlayan gözleri gitmiyor aklımdan. Arabaya atlayıp hemen şehre gittik ardından. Yumuşacık altın kumlarda yürüdük, elimizde karamelli dondurma. Yüzüme esen rüzgarda tanıdık tatlar vardı. İnsanlar fısıldadı her esintide, tanıdık insanlar. Saçları kum rengi, saçları kum gibi insanlar...

--Dolaşırken sokaklarda, hatırlamak, eski sahil kıyısı aşklarımı, çocukluğumu, gecelerce sahil sohbetlerimi...--


Yemyeşil alanların kokusunu duydum, özgür rüzgara karşı acımazsız uçurumlardan okyanusa bağırdım, okyanusun hırçın mavi gözlerinde anılarla boğuldum! Hissettim tenimde serinliği ve okyanusun sakin köşelerinin varlığını. Kumdaki izler yok olacak olsa da, bırakmak istedim evrene minik anılar.

----

Santander gerçekten insanın kalbine sevinç tohumları ekiyor, yeter ki siz detayları görmeyi bilin. Minik bir sahil şeridi ne de olsa. Dostumuz bizi oldukça tipik minik bir bara götürüyor gece, "a por la tercera" " republikan" gibi şeyler öğreniyorsunuz bir gecede. Her yerinden sanat fışkıran minicik bir bar. Sahnede gitar duruyor, mikrofon hazır; söyleyecek şarkınız mı var, ne duruyorsunuz? Gidin paylaşın!

Gitarın rahatlatan tınısı ve İspanyolca'yı dinleme isteğinin bitmeyişi gecenin özeti. İnsanlarsa, yüzlerinde umut dolu bakışları olan insanlar, söyledikleri anlam taşıyan insanlar!




İspanya hakkında yazmak bitmez sanırım. Çok kolay bir şey değil bu kadar zengin bir kültürü anlatabilmek. O anda hissettiklerimi kelimelere dökebilmek. Fotoğraflar da yetmiyor hiç bir zaman. Gördüğünüz, kokladığınız ve tattığınız sizin oluyor paylaşılamıyor.Ama...ama ben yine de İspanya'da tattığım tatlardan bahsetmek istiyorum.

Paella. İspanya'nın en geleneksel yemeği olsa gerek; bulgur pilavı gibi bir pilav ve içinde ya deniz ürünler ( karides, midye vb) veya et ( genelde tavuk galiba) veya hepsi birden. Bulmak mümkün. Yanında sangria, kırmızı şarap,meyve ve meyvesuyu karışımı. Tatlı içkilerin en sevimlisi!


Açık konuşmak gerekirse biraz korkmuştum paelladan. Karmakarışık bir yemek gibi gelmişti. Fakat bence çok lezzetli bir yemek, oldukça da doyurucu. Ardından "orujo" ikramı ve ardından sütlü kahveler.

Diyorum ya, İspanya'nın tadını almak gerekiyor!

İspanya'ya gidip de tapas yapmadan olmazdı sanırım. Tapas da ne derseniz, genel olarak içkinin ( genellikle bira sanırım) yanında yenen minik atıştırmalıklar. Minik dediğime bakmayın onlar da oldukça doyurucu ve çok lezzetli. Çünkü her mekanın yaptığı tapas birbirinden farklı ve rengarenk. Et, peynir, deniz ürünleri, sebzeler vb ekmek üzerine sürülmüş veya sandviç yapılmış biçimde birayla ( küçük boylu bir bira, cana deniyor) birlikte ikram ediliyor.


Doğa güzellikleri ile dolu olan Santander'e veda edesim gelmedi açıkçası. Dostlarımız bizi en iyi şekilde ağırladılar. Çevre kasabalara götürdüler. Onlardan biri, oranın evlatları olduk; bize dünyaya bakış açılarını aşıladılar: Hayattan, tadıyla, müziğiyle ve aşkıyla zevk almak...

Kurulu sıkı bağlar çok daha kuvvetlendi Santander'de...

Bir parçamı da orada bıraktım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder