Konuşulan dil (mesela HHHHHHroninın: Groningen), bisiklet sürme kuralları, otobüs şoförüne her seferinde "merhaba" deme, gece hayatının neredeyse sabah saat 2 sularında ancak başlaması, kroket yeme (kokoreç misali), sevimli evler, tuvalet kağıdını tuvalete atmak, kocaman salatalıklar, tatlı abur cubur çılgınlığı, vla ( bir çeşit puding), öğlen yemeğinin hep sandviç olması, akşam yemeğinin akşam 6'da yenmesi...
Her şeyi sevdim, yani sevmek denmese de bir sorun yaşamadım, tek bir şey dışında: Drops!
Siyah renkli, tatlı, tuzlu ,naneli ve bilmediğim çeşitli baharatlar katılmış "şeker!" Gerçekten şeker demeye dilim varmıyor, çünkü o eşsiz(!) tadını tarif etmek çok zor!!!
Kötü anı; hikaye şu: Bir gün yan komşumuz Rebecca, elinde bir paket drop ile mutfaktan içeri girdi. Nasıl bir iştah ile yediğini anlatamam o yuvarlak minik siyah dropları. Ben de (kötü şey merak) merak ettim. Önce tereddüt ederek dilimin ucuyla tattım, daha sonra Rebecca hepsini yemem konusunda ısrar etti. Hepsini ağzıma attım ve...
Ah bu drop harika bir şey!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder