23 Nisan 2010 Cuma

Hayaldeki şehir, hayal gibi şehir...Paris!

Nereden başlasam bilemiyorum...

Yıllarca hayalini kurduğum, resimlerden baktığım sevgili Paris!

Nisan'ın 7'si sabah 7 sularında Paris Gallieni'e ayak basmak. Tüm gece sıkış sıkış, uykusuz ve yorgun geçen bir otobüs yolculuğunun ardından hem de...
Neler yaşanacak bilmeden, durumdan pek hoşnut olmayarak metro için bilet sırasında bulmak kendini. Çünkü hala uykulu bir hal içinde yürümeye çalışmak, sırtta çanta.

Fakat, gelir gelmez sıcak bir yazı karşılıyor beni: Bienvenue a paris! Hoşbulduk! Uzun zaman sonra, hoşbulduk!
Nispeten kısa bir metro yolculuğundan sonra buluyorum tatlı minik fransız arkadaşımın evini. Sabah sabah kapısındayım! Uykulu bir şekilde karşılıyor beni. Ama yine de güler yüzlü. Eşyalarımı bırakıp biraz dinlenip buluşuyorum diğerleri ile. İlk gidilecek yer en yakında, Montmarte!

Mini mini sokakları geçiyoruz, Sacre Coeur'a çıkıyoruz. Dokunuyoruz hayatımızda çiçekler açtıran filmin karelerine: La fabuleux destin d'Amelie Poulain. O merdivenlerden çıkarken anıyorum ilham perilerini...

Daha sonra Arjantinli bir tur rehberinin yaptığı bedava şehir turuna katılıyoruz. O kadar sevimli ki rehber! Oldukça uluslararası bir grubun içinde homojen olarak dağılıyoruz. Yürüdükçe yürüyoruz Paris sokaklarında; kanal boyunca, ünlü müzeler geçerek, filmlere konu olmuş meşhur ve lüks otelleri görerek ve de Louvre'a gizli bir giriş tavsiyesi alarak. ( Aslanlı kapı :)

Akşam üstü oluyor. Moulin Rouge'a doğru yürüyoruz. Moulin Rouge! Ayıp sayılanların sanat hali! ( ve de bir gösteri izlemek oldukça pahalı, yanında şampanya içmek isterseniz daha da pahalı!)

Bize de Moulin Rouge önünde fotoğraf çektirmek kalıyor...

Yorgun düşmüş bir beden ile düşünceli düşünceli yürümeye koyuluyorum dostlarla. Paris'in "Red Light"ı sayılabilecek bir caddeden geçiyoruz. Her şey o kadar açık saçık, ortadaki bir zaman sonra utanma duygusu uçup gidiyor.

İlk günden...ilk günden dikkatimi çekti: Kadınlar...

Paris'te kadınların bakışları çok derinlere iniyor, gözlerinin içine bakamıyorsunuz.

Yaralı veya değil, Paris yine de aşk şehri.

Sokaklarda dağılmış;sarılmalar başka, bakışmalar başka, öpüşmeler başka...








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder